Gazeteci Mehmet A. Kancı, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin Washington temasları üzerine, Ukrayna-Rusya savaşında değişen dengeleri, Batı’nın Ukrayna’ya desteğinde temkinli tutumunu ve olası kar-zarar hesaplarını AA Analiz için kaleme aldı.
***
Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’nın tamamını ilhak etmek ya da en azından Batı yanlısı yönetimini değiştirmek için başlattığı çatışma sürecinin sonuna geldik. Bunu nihai bir sondan ziyade ara olarak nitelemek daha doğru olabilir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere ikilisinin 30 yıldır işleyen NATO’yu doğuya doğru ilerletme planlarında yeni aşamalar göreceğimiz muhakkak. İkinci kış mevsimine giren savaşın noktalanmasına yol açacak asli faktör, taraflardan birinin tesis ettiği askeri üstünlükten ziyade, Ukrayna için mücadelenin ekonomik sürdürülebilirliği imkanının kalmamış olması. Geride kalan 2 yılda Ukrayna’ya silah ve mühimmat akıtan başta ABD olmak üzere NATO ülkelerinin gerek üretim kapasiteleri gerekse siyasi iklimleriyle bundan böyle Zelenskiy yönetimine destek vermeleri artık mümkün değil. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin 11-12 Aralık tarihlerindeki Washington temasları bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Belçika hükümeti Ukrayna’ya sevk ettikleri silah ve mühimmat nedeniyle olası bir savaşta “taş atacak” hale geldiklerini gizlemezken, Almanya da 2023 yılının Aralık ayı itibarıyla elindeki askeri kapasitenin ne kendisini ne de NATO’yu korumasının mümkün olmadığını itiraf etti.
Cumhuriyetçiler Ukrayna’ya yardıma geçit vermiyor
Savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna’ya 111 milyar dolarlık askeri ve ekonomik yardım temin eden ABD’de ise iç siyasi dengeler yardım için yeni adımlar atılmasına müsaade etmiyor. Cumhuriyetçiler, 6 Aralık’ta ABD Başkanı Joe Biden’ın 61 milyar doları Ukrayna’ya, 14 milyar doları ise İsrail’e yardımı kapsayan 105 milyar dolarlık bütçe talebini reddetti. Cumhuriyetçileri ikna etmek için Savunma Bakanı Lloyd Austin’in göz korkutma metotları ve Biden’ın, “Putin’in kazanmasına izin vermemeliyiz.” ana fikirli söylemleri de Cumhuriyetçilerin fikirlerini yumuşatmış gibi görünmüyor. Dahası ABD’deki kamuoyu yoklamaları Donald Trump’ın 2024 başkanlık seçiminin en büyük favorisi olduğuna işaret ediyor. Beyaz Saray’a dönmesi halinde Trump’ın alacağı ilk kararlardan birinin Ukrayna’daki savaşa desteği kesmek olacağını tahmin etmek zor değil. 12 Aralık’ta Başkan Biden ile Beyaz Saray’daki basın toplantısına katılan Zelenskiy’nin tedarik edebildiği yardım, teselli mahiyetinde 200 milyon dolarla sınırlı kaldı. Görünen o ki ABD Kongresi, Zelenskiy’ye hayal ettiği Noel hediyesini vermeye niyetli değil. Zelenskiy yönetimi, Rusya ile savaş yolculuğuna çıkarken ABD ve Avrupalı müttefiklerine duyduğu sınırsız güvenin, günümüz dünyası gerçekleri karşısında değeri olmadığı dersini pahalı bir şekilde öğrenmiş oldu.
Savaşın ekonomi politiği
Aslında bu ders 1935’te Alman General Erich von Ludendorff’un kaleme aldığı “Der Totale Krieg” (Topyekun Harp) eserinde izah edilmişti. General Ludendorff, Birinci Dünya Savaşı’ndan edindiği tecrübeler neticesinde savaşın kaderini, cephe hattı kadar cephe gerisindeki siyasi, iktisadi, teknolojik ve psikolojik gelişmelerin tayin edeceği teşhisini koymuştu. Nitekim Nazi Almanya’sı, İtalya ve Japonya’nın savaşın kendine özgü ekonomi-üretim ilişkisini kavrayamamaları Ludendorff’un kitabının yayınlanmasından 10 yıl sonraki mağlubiyette asli rolü oynadı. Bugün Ukrayna’yı kaynaklarının sonuna getiren ve ABD’ye avuç açmak zorunda bırakan bundan farklı bir süreç değil. Ukrayna, 1994’te de Budapeşte Memorandumu ile güvenliğini ABD ile İngiltere’ye emanet etmiş, bunun karşılığında 225 adet X-22 güdümlü füzesini, 30 adet Tu-22M ve 19 adet Tu-160 tipi stratejik bombardıman uçaklarını imha etmeyi kabul etmişti. Bahsi geçen araç ve mühimmat 2022’nin Şubat ayında Ukrayna’nın elinde olsaydı, şüphesiz çatışmanın gelişimi farklı olur, Ukrayna Devlet Başkanı da Batılı başkentleri gezerek silah ve para için avuç açmak zorunda kalmazdı.
Çarçur edilen karşı saldırı Zelenskiy’ye güveni sarstı
Savaşla doğrudan ilgili tüm kesimler Kiev yönetiminin karşı saldırı için kendisine sağlanan imkanları değerlendiremediğinin farkında. Haziran ayında başlayan karşı saldırının gerek Donbas gerek Kırım cephe hatlarında hiçbir kayda değer gelişmeye yol açmaması, Zelenskiy’nin siyasi ve askeri kadrolarına olan güveni yok etti. Sınırlı insan kaynağını ziyan etmeme arzusu ile Batılı ülkelerin sağlayacağı en yüksek teknolojiye sahip silahları bekleme tercihi arasında bocalayan Ukrayna yönetiminin hamlesini geciktirmesi, Rusya’ya savunma hatlarını aşılmaz hale getirmesi için ihtiyacı olan zamanı kazandırdı. Dahası Moskova yönetimi bu süreyi savunma endüstrisinin kapasitesini artırmak ve yaptırımlara maruz kalan ekonomisini yeni şartlara uyumlu hale getirmek için de verimli kullandı. Ukrayna Genelkurmay Başkanı Valeriy Zalujnıy’ın kasım ayı başında The Economist dergisine verdiği mülakatı, Ukrayna ordusunun savunma savaşında başarılı olsa da Rus ordusuna saldıracak imkan ve kabiliyetinin olmadığının itirafıydı. Zalujnıy beklentilerini şu şekilde açıklıyor: “Karşı saldırıyı planlarken NATO’nun el kitaplarına dayanarak yaptığımız hesaplara göre göre Kırım’ı ele geçirmemiz için 4 ay yeterli olacaktı. Günde 35 kilometre ilerlemeyi bekliyorduk.” Beklenen ilerleme sağlanamadığında ne yaptığını ise şöyle anlatıyor: “1941’de basılmış olan Sovyet ordusundan Tümgeneral P. S. Smirnov’un Birinci Dünya Savaşı tecrübelerini analiz ettiği ‘Güçlendirilmiş Savunma Hatlarını Aşmak’ (Breaching Fortified Defence Lines) adlı kitabını istettim ve yeniden okurken daha yarısına gelmeden içerisinde bulunduğumuz çıkmazı anladım.” Kendi topraklarında 100 yıl önce alınmış bir dersin dahi farkında olmayan bir orduyla çıkılan seferin amaca ulaşması doğal olarak beklenemezdi. Peki tüm bu gelişmeler ve şartlar neticesinde Batı dünyası kendisini başarısız hissediyor mu? İşte bu sorunun cevabı beklendiği gibi olmayabilir. SSCB’nin kaynaklarının yıpratılmasında Afganistan direnişinin değerini test etmiş olan ABD, benzer bir tuzak için Ukrayna’yı da kullanmış gibi görünüyor.
Hiç asker yitirmeden 300 bin Rus askerini yok etmek
ABD ve İngiltere’deki karar alıcıların konuya tamamen faydacı bir açıdan yaklaştıklarının altını çizmek lazım. Onların perspektifinden bakıldığında bu çatışma birkaç yönüyle Washington-Londra ortaklığı açısından karlı sonuçlandı. Öncelikle kendi savunma bütçelerinin cüzi bir kısmını kullanarak Rusya’nın askeri kapasitesinin ve kaynaklarının yarı yarıya azalmasını sağladılar, dahası bu hedefe tek bir İngiliz ve Amerikan askerini kaybetmeden ulaştılar. İkincisi Almanya başta olmak üzere Avrupa kıtası ile Rusya arasındaki enerji zeminine dayanan işbirliğini kestiler. Avrupa, ABD’nin daha pahalıya sattığı sıvılaştırılmış doğal gazın bir numaralı müşterisi oldu. Her ne kadar Ukrayna toprak kayıplarına uğrayacak olsa da Avrupa Birliği (AB) ile NATO’nun sınırlarının Moskova’ya 500 kilometre mesafeye kadar yaklaşması dikkate alınmalı. Rus denizaltı filolarının konuşlandığı Murmansk Üssü’nün yanı başındaki Finlandiya’nın NATO ittifakına dahil edilmesi de ABD’nin elde edeceği elektronik istihbarat bakımından kazanç hanesinde önemli bir yer tutuyor.
Meselenin Rusya boyutuna bakacak olursak, Kremlin Sarayı’nın sloganı “Yıkılmadım, ayaktayım.” olabilir. Rusya’daki siyasi, ekonomik ve kültürel yapıyı çökertme hedefi içeren Ukrayna cephesinden gelen saldırı en azından şimdilik savuşturuldu. 1991’de SSCB’nin dağılmasına imza atan dönemin lideri Mihail Gorbaçov’un Batılı liderlerden sözlü olarak aldığı “NATO, doğuya genişlemeyecek” garantisinin içi boş bir vaat olduğunu onlar da yaşayarak öğrendiler. Aldıkları yaralara rağmen savaş sonrasında yeniden şekillenecek dünya düzeninde, ekonomik yönü ağırlık kazanacak farklı bir kurgu ile sahnede olacaklar.
2024 yılından itibaren ise Zelenskiy yönetiminin müzakere baskısı yapan Batılı ülkelerle oynayacağı köşe kapmaca oyununu izleyeceğiz. CIA Direktörü William Burns’ün geçen ilkbahardan bu yana Rus muhataplarıyla görüşmeler yürüttüğünü unutmamak lazım. Ukrayna Devlet Başkanı, her ne kadar ülkesinin tüm topraklarını geri alana kadar savaşacağını iddia etse de müzakere masasının kurulması için Washington ile Moskova arasında yürütülen pazarlıkta kendisinin de artık satranç tahtasındaki vazgeçilebilir bir taş olduğunu dikkate alması gerekecek. ??????????????
[Gazeteci Mehmet A. Kancı, Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır.]
Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.